İki çocuk annesi olarak, çocuklarla geçirdiğim sürede ne telefonu ne de bilgisayarı elime almam pek mümkün olmuyor. Telefona kaçamak bakışlar atabilsem de, bilgisayarı ele aldığım zaman iki minik hemen yanımda bitiveriyorlar. En büyük zevkleri ise tuşlara basmak. Özellikle önemli bir yazı yazacaksam. Bir de sol alt köşede gördüğünüz gibi tuş sökmek. Bu nedenle elime ancak gece, çocuklar uyuduktan sonra alabiliyorum bilgisayarımı. Yazılarımı da ancak gece yarısından sonra yazabiliyorum bu yüzden.
Ancak bu kez kaçışım pek mümkün değil. Yakalandım. Çaresiz isteklerine boyun eğdim. Allah’tan bu kez biri geldi yanıma. Öbürü ortalarda yok. Kim bilir ne yapıyor. “Tamam” dedim “gel yazdıracağım sana” . Çok sevindi. Bildiği harfleri yazdırttım. Nasıl bir haz anlatamam. Ama zamane çocukları öğrenmeye doymuyor. Hep daha fazlasını istiyor. Ben de inat anne “öğretmeyeceğim harfleri” diye kendimi kasıyorum ya, üstüme üstüme geliniyor. “Ben anneyim anne, git öğretmenin öğretsin sana okumayı zamanı gelince” diye içimden haykırıyorum. Ancak sorularını havada da bırakmak istemiyorum. Ucundan koklatıp geri çekiliyorum. Yeter.
Yakında 10 parmak klavye kullanır bizimki. İki harfle de derdini anlatır herhalde. ATA, TAT, TATA, AT, TAA, ATTA… Hep aynı harfle başlayan kelimelerden oluşan bir kitap vardı ya (hikaye de olabilir), bizimki de iki harften oluşan kitap yazar. Hoş içinde ATA kelimesi olan bir kitapta başka kelimeye gerek yok ya olsun.
Canım kızım, bir gün elbet öğrenirsin okuma-yazmayı da, bilgisayar kullanmayı da. Yeter ki bu hevesin, bu şevkin hiç kırılmasın. Tez konularını da yazmak nasip olur inşallah.