Ülkemizin içinde bulunduğu en büyük sorunlardan birini eğitim sistemimiz oluşturmakta. Sürekli değişen sistemler, allak bullak edilen ders programları, yapboza dönen müfredatlar, liyakatten uzak atamalar ve görevlendirmeler derken olan çocuklarımıza ve geleceğimize oluyor.
Yeni nesil gitgide içi boş, donanımsız, bilgisiz ve amaçsız olarak hayata atılıyor. Akademik olarak yeterli olamamanın yanı sıra her hangi bir hobiye ve beceriye bile sahip olmadan hayatını sürdüren öyle çok insan var ki. Üstelik bu sorun anaokullarından başlayarak üniversite sıralarına kadar tüm sistemi kapsayan bir genişlikte.
Öğrencilerimde ve çevremde gördüğüm bu sorun asabımı oldukça bozuyor. Elimden geldiğince çabalıyor, savaşıyorum. Çevremi yönlendirmeye ve donanımlarını geliştirmeleri konusunda teşvik etmeye özel bir gayret sarf ediyorum. Gelecek için kaygılanıyorum zira. Ne kadar işe yaradığını bilemem ama tek başıma olmadığımı düşünerek kendimi motive ediyor ve umudumu sürdürmeye devam ediyorum.
Sistemimize baktığımda sınav odaklı bir yaklaşımın temel alınması sebebi ile akademik odaklı bir eğitimin hem öğretmenlerce hem velilerce desteklenmesi; kişilik gelişiminin, sosyal, sanat ve spor aktivitelerinin zaman kaybı ve gereksiz görülmesi çok acı verici. Oysa ki varlığımız sadece başarıdan ibaret değil ( ki o konuda da çok iyi sayılmayız) , biz farklı bakış açılarımızla, zevklerimizle, karakterlerimizle var olmaya devam edeceğiz. Günümüzde yetenekli bireylerin yetişmemesi; artık yeteneksiz nesillerin doğduğunun değil, onları keşfedecek bir ortamın olmamasının sonucu. Sanat ülkemizde yok olmak üzere.
Sanatın yok olması belki bir çoğumuz için önemli değil. “Teknolojide gelişelim, ne yapacağız sanatı? Sanat karın doyurmuyor” cümlelerini duyar gibiyim. Belki de. Belki de sanat karın doyurmuyor ama ruhumuzu doyuruyor. Ruhumuza incelik, bakış açımıza estetik, kalbimize sıcaklık veriyor. Bizi insan yapıyor. Özellikle son zamanlarda ülkece yaşadığımız dramlarda hiç mi etkisi yok kalbimizin nasırlaşmasının? Sanatla harmanlanan bir ruhun çiçeği bile incitmekten sakınırken, taş kalpli insanların çocukları incitmesi, soldurması gerçekten tesadüf mü?
Kimileri bunu cehalete, kimileri dine, kimileri aileye, kimileri siyasete, kimileri ise estetiğe bağlıyor. Bence hepsinin ayrı ayrı sorumluluğu var. Hiçbiri tek başına sorumlu değil bu acı gerçeklerden. Ancak kimse üstlenmek istemiyor, kimse taşın altına elini sokmuyor. Olan kadınlarımıza, çocuklarımıza, hayatlarının baharındaki gençlerimize oluyor.
Çocuklarımızı ince ruhlu, kişiliği gelişmiş, zevkleri olan, hayata karşı donanımlı ve bilinçli yetiştirdiğimiz de eminim ki daha merhametli, daha ülkesine bağlı, daha çalışkan ve üretken bir nesil ortaya çıkacaktır. Hem onlar hem ülke kazanacaktır. İnsanlık kazanacaktır. Buna çok ihtiyacımız var. Çocuklar bir hamur. Onları yoğurmak, şekil vermek ailelerin ve öğretmenlerin elinde. Gelecek sizlerin elinde…