İstanbul’un keşmekeşi ve kalabalığından bunalmayan yoktur. Hangi mekana gitsek, hangi parkta dinlenmeye yeltensek bir insan seliyle karşılaşıyoruz. Kalabalığı severim aslında. Bu nedenle kalabalık ortamlardan çok şikayetçi olmam. Ama bazı zamanlarda insan sakinlik istiyor. Karşındaki insanın konuştuğunu anlamak istiyor. Rahat hareket edebilmek istiyor. Hele ki çocukluysa…
İşte bu yazımda sizlere çocuklarınızla rahatça gidebileceğiniz bir mekanı tanıtacağım. Üstelik de İstanbul’un yanı başında. İstanbul’dan kopmadan ama kalabalıklığından sıyrılarak rahatça yemek yiyebileceğiniz ve tarihi yaşayabileceğiniz bir yer Rumeli Feneri.
Sarıyer’den Koç Üniversitesi’si solunuzda bırakıp üçüncü köprüye bir selam çaktıktan sonra devam ettiğinizde sizi bu bakir topraklar karşılıyor. Küçük bir balıkçı köyü Garipçe. Mitolojide lanetlenmiş Kral Phineas’ın yaşadığı köy olduğu söylenmektedir. Garipçe’nin, antik çağda sahilinin taşlık ve kayalık olması, yüksek ve sarp kayalıklarında kartal ve akbabaların yuva yapmaları nedeni ile Gyropolis yani “Akbabalar Şehri” adını aldığı tahmin edilmekte. Akşamüstü gitmenizi öneriyorum. Önce Garipçe Kalesi’ni gezin. 15. yüzyılda 3. Mustafa tarafından yaptırılan kale, muhteşem bir mimariye ve manzaraya sahip. Gün batımını bu mekanda karşılayın. Sonrasında Barınak’a gidin ve lezzetli mi lezzetli bir balık yiyin. Gerek kale gerekse mekan sizi büyüleyecek.
Bu mekanla ilk tanışmam eşim sayesinde gerçekleşti. Evliliğe ilk adımımızı bu mekanda attık. Bu nedenle her yıl düzenli olarak gittik bu mekana. Bundan sonra gidebilir miyiz bilmem. Ama bu mekanı çok seviyorum. Çocuklarım da öyle. Rahat rahat yemeğimizi yiyip, sohbet edebiliyoruz. Temiz havanın tadını çıkarıyoruz. Boğazın Karadeniz’le buluşmasına tanık oluyoruz. Siz de bu güzelliği keşfedin ama olduğu gibi bırakıp geri gelin. İstanbul’un kalabalığına karışın ve yeniden buluşmak için gün sayın…