İstanbul’u sevmemin en önemli nedenlerinden birisidir tarihi dokusu. Eğitim hayatım boyunca tarih dersiyle her ne kadar mesafeli bir ilişkimiz olmuş olsa da; tarihi yapılar bana çok çarpıcı gelir. Tarihi mekanları gezerken kendimi geçmişte bulur, o dönemde yaşayan insanların neler yaptıklarını hayal ederim. Bu da bana inanılmaz keyif verir.
Aynı duyguları yaşamaları umuduyla çocuklarımı da mümkün olduğu kadar tarihi mekanlarda gezdirmeye çalışıyorum. Ara ara da küçük bilgiler vermeye çalışıyorum sadece taşa duvara bakmadıklarını bilmeleri için. Öyle ya bir mekanın değerini artıran; o mekanla ilgili bilgi ve hikayelerdir. Hikayeler tarihle ilgili merak uyandıran çok önemli araçlardır. Bu nedenle çocuklarınıza tarihi sevdirmek için onlara bol bol tarihi hikayeler anlatabilirsiniz.
Bu kez yolumuz Süleymaniye’ye düştü. Üniversite yıllarımın geçtiği bu mekana en son Aybike Esra’ya hamileyken gelmiştim. Bu kez de çocuklarımla geldim. Bizimkiler Camiileri zaten çok seviyorlar. Koşturacak bol bol alan var ya. Bu nedenle hiç sıkılmadılar. Çok güzel vakit geçirdik. Yeni yeni şeyler öğrendik. Türbeleri ziyaret ettik. Bu muhteşem mimarinin mimarı Mimar Sinan’ı tanıdık. Yaşları henüz küçük olması sebebi ile çok detaya girmedim. Yaş büyüdükçe bilgi miktarı da artacak. Şuan kulak dolgunluğu olması yeterli. Gelin şimdi biraz bu bölgenin özelliklerini tanıyalım.
Süleymaniye Külliyesi, Mimar Sinan tarafından 13 Haziran 1550’de yapımına başlanmış ve 15 Ekim 1557 tarihinde bitirilmiş bir eserdir. İnşasında 1713’ü Müslüman, toplam 3523 işçi çalıştırılmıştır. Tarihçi Peçevi’nin söylediğine göre, Külliye inşasına 896.360 filori ve 82.900 akçe harcanmıştır. Bozcaada, İzmit, Mut, Ezine, Gazze ve Lübnan gibi farklı yerlerden taş örnekleri ve sütunlar İstanbul’a taşınmış; Külliye’nin yapımında kullanılmak için İmparatorluk topraklarının çeşitli yerlerinden malzemeler getirtilmiştir. Külliye 15 bölümden oluşur;
1. Cami
2. Rabi Medresesi
3. Salis Medresesi
4. Evvel Medresesi
5. Sani Medresesi
6. Tıp Medresesi
7. I. Süleyman Türbesi
8. Hürrem Sultan Türbesi
9. Türbedar Odası
10.Bimarhane
11.Darüzziyafe
12.Darülhadis Medresesi
13.Tabhane
14.Mimar Sinan Türbesi
15.Hamam
CAMİ
Süleymaniye Külliyesindeki en göz alıcı mekân kuşkusuz Süleymaniye Camii’dir. Cami Mimar Sinan’ın diğer eserleri gibi sadelikten taviz vermeyen; ama sadeliği ihtişama dönüştürebilmiş mabetlerdendir. Süslemeler ve bezemeler daha çok kitabeler için kullanılmış olsa da mimari geometri başlı başına bir estetik harikası olmayı başarmıştır.
Mihrabın yaslandığı duvardaki vitraylı pencereler ve mihrabın iki yakasındaki çerçeveler Sarhoş İbrahim adlı ustanın eseridir. Camide dört pembe fil ayağı üzerine oturtulmuş 26,5 metre çapında büyük bir kubbe yer alır ve kubbenin derinliği çapının iki katıdır. Bu Kubbenin hafif olması için özel tuğlalar imal edilmiş ve kubbenin yapımında bu tuğlalar kullanılmıştır. Ayrıca, Cami’nin duvarlarını oluşturan taşlar birbirlerine içten demir kenetlerle bağlanmış ve bu kenetlere eritilmiş kurşun dökülmüştür.
Cami 128 adet pencereyle ve onlarca kandille aydınlatılmış; bu kandillerden çıkan isin duvarları kirletmemesi ve ayrıca; isten mürekkep yapımında istifade edilebilmesi için girişin üzerine bir is odası inşa edilmiştir. Caminin Beyaz Harem isimli, beyaz mermerden inşa edilmiş iç avlusunun dört köşesinde yükselen; ikisi üç şerefeli, ikisi de iki şerefeli olmak üzere dört minaresi vardır. Camideki dört minare, Kanuni’nin İstanbul’un fethinden sonraki dördüncü padişah oluşunu; minarelerdeki on şerefeyse, Osmanlı tarihinin onuncu padişahı oluşunu simgeler. Ayrıca iç avlunun ortasında, dikdörtgen bir havuzdan ve havuzun içindeki iki fıskiyeden müteşekkil, bitkisel motifli bir şadırvan vardır.
DİĞER YAPILAR
Külliye’nin merkezini cami olarak kabul ettiğimiz zaman, diğer yapıların bu merkezin etrafında şekillendiğini göreceğiz.
Külliye’nin Tıp Medresesi ile birlikte toplam altı medresesi vardır. Bu Medreselerden, Cami’nin Beyazıt yönündeki Evvel ve Sani Medresesi, bugün Süleymaniye Kütüphanesi olarak kullanılıyor. Bu iki medresenin yanındaki Tıp Medresesi’nin bir bölümü yol çalışmalarında yıkılmış, kalan kısım da hastaneye dönüştürülmüştür. Tıp Medresesi’nin sağına ve cami bahçesinin çaprazına düşen yapıysa, Osmanlı Dönemi’nde akıl hastanesi olarak kullanılan Bimarhane’dir
Külliye’nin kuzeybatısına düşen yolda ve cami bahçesinin karşısında Külliye yemekhanesi Darüzziyafe ve Külliye misafirhanesi olan Tabhane bulunur. Bu yolun bitiminden sağa dönüşte göze çarpan üçgensi ve mütevazı türbe Mimar Sinan’a aittir. Cami duvarının yüksek kaldığı bu yolun yüz metre kadar ilersinde Salis ve Rabi medreseleri ve Rabi Medresesi’nin sağındaki ara yoldaysa Külliye Hamamı görülür. Külliyede bulunan son Medrese de bu yolun az ilersinde bulunan Darülhadis Medresesidir.
Külliye’de biri Kanuni Sultan Süleyman’a diğeri de Kanuni’nin eşi Hürrem Sultan’a ait olmak üzere iki türbe vardır, bu türbeler sekizgen plan üzerine kubbeli olarak inşa edilmiştir. Türbelerde kullanılan bitkisel motifli çiniler sanatsal niteliğe sahiptir. Külliye haziresinde ise dönemin ileri gelenleri medfundur.
Bilgi Kaynağı: http://www.ibb.gov.tr/sites/ks/tr-TR/1-Gezi-Ulasim/kulliyeler/Pages/suleymaniye-kulliyesi.aspx