Gece geldi. Bizim ufaklıkların pek yatmaya niyetleri yok. Oyunlarının başından kaldırıp yataklarına götürmenin yolunu arıyorum. Dikkatlerini çekecek bir şeyler bulmalıyım. Terastan dışarı çıktığımda bir de ne göreyim? Bulutsuz ve kusursuz bir gökyüzünde ışık saçan bir hilal. Bana pis pis sırıtıyor hala çocukları yatıramadığım için.
Hemen çocukları çağırıyorum. “Haydi bir şey yapacağız, mutfağa”. Apar topar iniyoruz aşağı kata. Zulamdan tam 4 tane kağıt havlu rulosu çıkarıyorum ( bu derece çöpçü olduğumu ben bile bilmiyordum). İkişer İkişer bantlıyorum koli bandı ile birbirlerine. İşte oldu teleskop. Bize çok bile.
Hızlı hızlı merdivenleri tırmanıyoruz tekrar. En iyi bakış açısını yakalamak için hangi pencereden bakmamız gerektiğini kestirmeye çalışıyorum. Kerem’in odası duvar itibari ile ayın görünümünü engelliyor. Aybike’nin odasının penceresinden bakmak için çocukların ikisini de yukarı kaldırmam gerekiyor. En iyisi teras kapısı diyerek salona yöneliyorum. İki bücürde peşimde. Yalnız merak içindeler. Ellerindeki şeyin neye yarayacağını ve neden deli danalar gibi dolaştığımızı merak ediyorlar.
Gökyüzünü daha profesyonelce izlemenin zamanı gelmişti artık. Diyorum “bakın gökyüzünde ne var?” Kerem görür görmez çıldırıyor. Ay’a ilk adım atacak çocuk olma potansiyelimiz var. Aybike’de çok mutlu oluyor ve hemen teleskopundan bakmaya koyuluyor. Kerem durur mu? Ablası ne yapıyorsa aynısını tekrarlıyor. 15-20 dakika boyunca gözlem yapıyoruz. Teleskop ve gökbilimle ilgili yeni kavramlar öğreniyoruz. Dil gelişimine katkı sağlıyoruz. Bu eğlencenin sonunda ayrılmak zor. Ama tatminleri daha itaatkar olmaya itiyor onları ve doğruca yatağa gidiyorlar. Günü böylece noktalıyoruz.